KAÇIRILMA DOSYASI – İNSAN KAÇIRILMALARI – ÖNEMLİ OLAYLAR
ALLAGASH OLAYI
Allagash Suyolu, ABD’de Maine dağları arasında, birçok göl ve kanal dizisinin bulunduğu, soluk kesici bir yerdir. Bu güzel yerde vuku bulan kaçırılma olayı en çok tartışılan ve en iyi belgelenen kaçırılma olaylarından biridir ve NBC Televizyonunca hazırlanan “Çözülemeyen Gizemler-Unsolved Misteries” adlı televizyon programında da dramatize edilmiştir. Allagash olayı, çok tanıklı; Jack ve Jim Weiner adlı ikiz kardeşlerle arkadaşları Chuck Rak ve Charlie Foltz adlı 4 kişinin başından geçen bir olaydır. Henüz kariyerlerinin başında Massachusetts Sanat Koleji’nde okurken tanışmış olan bu 4 ressam, spor yapmak ve eğlenceli bir gezinti için Allagash’ın iyi bir yer olacağını düşünmüşlerdi. Yolculukları unutulmaz olmuştu, ancak umdukları nedenden değil.
Ağustos 1976’da gezilerine başlayan 4 adam, kano gezintilerinin bir bölümünde Kartal Gölü’nde gece balık avlamak için ara vermişlerdi. Şansları yaver gitmeyince balık tutmayı başka bir geceye ertelemeyi kararlaştırdılar. Göl kıyısından ayrılmadan önce, bulundukları yeri bir dahaki gelişlerinde sudan belirleyebilmek amacıyla kıyıda büyük bir kamp ateşi yaktılar ve tekrar kanolarına bindiler. Bir süre sonra aniden, yıldızdan daha parlak görünen bir ışık gördüler. Parıldayan bu küre, yaklaşık yüz metre ilerideki ağaçların üzerinde havada asılı duruyordu. Cisim ileri geri hareket ettikçe kırmızı, yeşil ve beyazımsı bir sarı olmak üzere renk değiştiriyordu. Bu büyük cisim yaklaşık 24 m. çapındaydı. Cisim yavaşça ağaçların üzerinden göl kıyısına doğru ilerledi. Balık tutan 4 adama doğru yaklaşınca Charlie Foltz el feneriyle imdat çağrısında bulundu. Derken cisim yavaşca kanoya doğru yöneldi.
Bu garip şey, göl kıyısına doğru olağanüstü bir hamle yaptı. Onlar hızlı hızlı kürek çekerken, cisimden üzerlerine doğru gölge şeklinde geldi ve adamları ve kanolarını içine çekti. Bundan sonra dört adam kendilerini tekrar göl kıyısında otururken buldular. Charlie lambasını yeniden cisme doğru tuttu, ancak bu defa cisim ışınını son bir kez göstererek yükseldi ve gözden kayboldu.
Neler olup bittiğini merak eden dört adam, az önce cayır cayır yanmakta olan ateşin küle dönmüş olduğunu görünce şoke oldular, çünkü bunun için aradan saatlerin geçmiş olması gerekirdi. Dördü de “Bu son birkaç saat içinde neler oldu?” diye düşünüp durdular, ancak hiçbiri hatırlayamadıkları bu kayıp zaman için mantıklı bir açıklama getiremiyordu. Allagash’tan ayrılırken gördükleri garip cisimle ilgili hiçbir cevapları yoktu. 2 yıl boyunca hergün yaşadıklarına cevap getirebilecek bir ipucu aradılar.
Jack Weiner, aralarında gece kabusları görmeye başlayan ilk kişi oldu. Bu rüyalarda, uzun boyunlu ve geniş kafalı varlıklar görüyordu. Jim, Chuck ve Charlie yanında hiçbir şey yapamadan yatarken kendisi bu varlıklar tarafından testten geçiriliyordu. Varlıkların, gözkapaksız geniş, metalik parlaklıkta gözleri vardı, elleri böcekimsiydi ve 4 parmaklıydı. Diğer üç adam da, göldeki o geceyle ilgili benzer rüyalar görmeye, kısa zihinsel kırıntılar hatırlamaya başlamışlardı.
Jim Weiner 1988’de, o sıralarda bir UFO kongresi organize etmekte olan Raymond Fowler’la tanıştı ve ona başından geçen bu garip olayı anlattı. Araştırmacı, Jim’in hikayesinden, özellikle aynı şeyi birden fazla tanığın yaşamış olmasından çok etkilendi. Fowler, onun ve diğer 3 kişinin geriye dönüşlü hipnozdan geçmelerini tavsiye etti. Seanslardan sonra da dört adamın da uzaylılar tarafından gemiye alındığı ve deri ile kan örnekleri alınmak suretiyle fiziksel muayeneden geçirildikleri ortaya çıktı.
Dört adamın dördünün de varlıklarla ilgili tarifleri birbirini tutuyordu ve ressam olduklarından dolayı varlıkların, uzay gemilerinin ve kullandıkları muayene aletlerinin ayrıntılı resimlerini de çizebilmişlerdi. Chuck Rak, varlıkların muayene yerlerinin gümüş renginde masası olan veteriner ofislerine benzediğini ekledi. Kendisine garip gelen bir şeyden daha bahsetti: dünya dışı varlıklara odaklanmakta büyük güçlük çekiyordu. Ne kadar çabalarsa çabalasın varlıkların yüzlerini tam olarak göremiyoryordu. Bunu, cızırtılı bir radyo kanalına frekans tutturmaya çalışmaya benzetmişti. Psikiyatrik incelemelerden sonra dört adamın da zihinsel olarak sağlıklı oldukları belirlendi. Dördü de yalan makinesi testinden geçirildi ve doğru söyledikleri ispatlandı. Detaylı hipnoz seanslarından ve inceleme raporlarından toparlanan tüm bilgiler bu 4 adamın 1976’da Allagash’ta “bu dünyaya ait olmayan” bir şeyle karşılaştıklarına dair güçlü birer kanıt olmuştur.
ANTONIO VILLAS OLAYI
En bilinen ve en çok tartışılan kaçırılma olaylarından biri de Brezilyalı bir çiftçinin oğlu olan hukuk öğrencisi Antonio Villas-Boas’ın 1957 yılında yaşadığı deneyimdir.
Villas-Boas, kaçırılma olayı gerçekleşmeden önceki iki hafta içinde iki kez UFO gözlemi yapmıştır. Bunlardan ilki, 5 Ekim 1957 gecesi gerçekleşmiş; Boas ve erkek kardeşi yatak odalarının penceresinden gökyüzünde parlayan bir ışık demeti görmüşlerdir. İkinci gözlem ilkinden dokuz gün sonra, 14 Ekim gecesi meydana gelmiştir. Hukuk öğreniminin yanında çiftlikteki işlere de yardım eden Villas-Boas, gece traktörüyle tarlayı sürerken, tarlanın üzerinde havada duran bir cisimden yayıldığını düşündüğü parlak bir ışık görmüştür. Ona doğru yaklaştığında cisim hızla hareketlenmiş; onu bir süre kovalayan Villas-Boas da yorularak cismi takip etmeyi bırakmıştır. Cisim, tamamen gözden kaybolmadan önce Villas-Boas’a ışık demetleri göndermiştir. İlk gözlemde olduğu gibi, Villas-Boas’ın erkek kardeşi de bu olağandışı ışık gösterisine şahit olmuştur.
Ertesi gece, aynı tarlada yalnız başına traktör sürmekte olan Villas-Boas, kırmızı bir ışığın doğrudan kendisine doğru geldiğini görmüştür. Bu kez kendisine yaklaşan cismi iyice gözlemleyebilmiş ve bunun yumurta biçiminde bir uçan daire olduğunu farketmiştir. Aracın yere indiğini gören Villas-Boas, ilk kez korkmuş ve araçtan uzaklaşmaya çalışmıştır. Fakat traktör birdenbire durmuş ve uçan dairenin içinden inen dört uzaylı Villas-Boas’ı araca götürmüşlerdir.
Uzaylılar Villas-Boas’ı geminin içinde küçük, yuvarlak bir odaya almış, burada Boas’ın giysilerini çıkarmış ve vücuduna tuhaf, koyu bir sıvı sürmüşlerdir. Daha sonra Villas-Boas’ın vücuduna küçük bir kesik atarak ondan kan örneği almışlar, ardından da onu odada yalnız başına bırakarak dışarı çıkmışlardır. Bir süre sonra, odanın kapısı açılmış ve içeri Boas’ın “gördüğüm tüm kadınlardan daha güzel” diye tarif ettiği çıplak bir dişi varlık girmiştir. Bu dişi varlık, yaklaşık 1.5 m boyundaydı; ortadan ayrılmış beyazımsı sarı saçları, düz bir burnu, kalkık elmacık kemikleri ve büyük mavi gözleri vardı. Villas-Boas çok heyecanlanmıştı; iki kez birlikte oldular. Dişi varlık aynı zamanda Villas-Boas’tan sperm örnekleri de aldı ve bir test tübüne koydu.
Villas-Boas kullanıldığına ve izlendiğine inanmaktaydı. Dişi varlık, odadan çıkmadan önce Boas’a dönerek karnını ovuşturmuştu. Mesaj açıktı; melez bir çocuk doğacak ve başka bir yerde büyütülecekti. UFO daha sonra Villas-Boas’ı çiftliğine geri bırakmış ve karanlık gökyüzüne doğru gözden kaybolmuştur. Tüm bu olay 4 saatten biraz daha fazla sürmüştür.
Sonraki bir kaç hafta içinde, Villas-Boas’ın kollarında ve bacaklarında esrarengiz yaralar çıktı; bunlar daha sonra iyileşerek yara izine dönüştüler. Tıbbi araştırmacılar Boas’ın radyasyona maruz kaldığını söylemişler ve çenesinde iki tane açıklanamayan iğne izine rastlamışlardır.
Villas-Boas olayı, UFO tarihinde tamamen yeni bir sayfa açmıştır. Olayın içindeki cinsellik ve doğum temaları pek çok tartışmaya neden olmuş; uzaylılar ve insanlardan oluşma melez bir ırk olgusu ilk kez gündeme gelmiştir
BETTY , BARNY HILL OLAYI
[img=195x250]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/1105.jpg[/img]
İnsanların dünya dışı zeki yaratıklar tarafından uzay gemilerinde alıkonulması yeni bir olgu değildir. Bu olayların en önemlilerinden biri Bety ve Barney Hill’in 19 Eylül 1961’de ABD New Hampshire’de yaşadıkları olaydır. Olayın yaşandığı sırada Barney 39, Betty ise 41 yaşındaydı.
[img=232x350]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/284.jpg[/img]
Karı-koca White Dağlarındaki US 3 karayolundan, Portsmouth, New Hampshire’deki evlerine dönüyorlardı. Düzensiz bir biçimde hareket eden ve bir sürü renkten oluşmuş ışıklar saçan cismi ilk Betty farketmişti. Cisme dürbünle ve çıplak gözle bakıp ne olduğunu görebilmek için birkaç kez kısa bir süreliğine arabalarını durdurdular.
Derken aniden cisim onlara doğru yaklaşmaya başladı ve o anda oradakinin disk şeklinde, pencereli bir araç olduğunu fark ettiler. Barney, o anda sadece 150 m. ötelerinde sessizce durmakta olan aracın içindeki üniforma benzeri kıyafetli varlıkları ve arkalarındaki kontrol panelini görebiliyordu. Araç yere yaklaştıkça, iki yanındaki kırmızı ışıklı yüzgece benzeyen yüzeyi de görülebiliyordu. Tam bu sırada, Barney gördüğü bir figürden dehşete kapılıp, çığlık atarak park ettiği aracına doğru koşmaya başladı. Betty ve Barney, koşmaya başlamalarından birkaç saniye sonra duydukları bip sesiyle ürpererek uykulu bir hale geçtiler. Kendilerine geldiklerinde en son bulundukları yerden 55 km. ötede olduklarını farkettiler, fakat hiçbir şey hatırlamıyorlardı. Saatleri de durmuştu.
Hill’ler eve varıp huzursuz bir uykuya daldıktan sonra Barney boyun ağrısıyla uyandı, ayrıca botlarının çok kötü bir şekilde aşınmış olduklarını fark etti. Betty, tüm arka yüzeyi parlak spotlarla kaplı bir araçla ilgili görüntüler anımsamaya başladı. Çift, bir önceki gece yaşadıkları hakkında tekrar konuştuktan sonra Pease Hava Kuvvetleri’ne göndermek üzere bir dosya hazırladılar fakat gördükleri varlıklarla ilgili tüm ayrıntıları bildirmekten çekindiler.
Olaydan 2 hafta sonra, Betty, yaşadığı karşılaşmayla ilgili ve varlıklar tarafından tıbbi incelemeden geçirildiğine dair rüyalar görmeye başladı, Bu rüyalar günlerce devam etti. Birkaç hafta sonra sivil bir araştırmacının şahitlerle yaptığı görüşme sonrasında, çiftin Kanada’dan Portsmouth’a normalden en az 2 saat daha geç vardıkları anlaşıldı. Kaybolan zamanın hatırlanabilmesi için kendilerine hipnoz yaptırmaları önerildi.
Dr. Benjamin Simon’ın Hipnoz Uygulamaları:
Barney’in sağlığı kötüye gitmeye başlamıştı; ülser, bitkinlik ve yüksek kan basıncı rahatsızlığının işiyle bağlantılı olarak geliştiği düşünülüyordu. Ayrıca kasıklarına yakın bir yerde siğiller üremişti. O gece olanlar her ikisinin de kafasından çıkmıyordu. Bu strese daha fazla dayanamayıp Psikiyatr Dr. Duncan Stephens’ın tavsiyesiyle kendilerine geriye dönüşlü hipnoz uygulaması için Boston’lu önde gelen bir psikiyatr olan Dr. Benjamin Simon’a başvurdular. Bunun üzerine 1963 yılında Betty ve Barney’ye ayrı ayrı pekçok seans uygulandı.
[img=230x300]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/361.jpg[/img]
Ayrı ayrı her ikisi de araca alındıkları anı hatırladılar. Bu aracın içinden gelen bip sesini duyduktan hemen sonra olmuştu. Hill’ler, kendilerini kaçıranlarla telepatik olarak iletişim kurabildiklerini hatırladılar. Bunlar insana benzer, büyük gözlü varlıklardı ve çene üstünde ağız olduğunu tahmin ettikleri ufak, yarığa benzer bir çizgi vardı. Kendilerini alokoyan kişiler kedi gözlü, ufak tefek varlıklardı. Onların aralarındaki uzun olanını Betty grubun lideri olarak algılamıştı. Betty, onun diğerlerini kontrol ettiğini biliyor, fakat onu tarif edemiyordu, hafızasının o bölümünde bir engel vardı. Sadece onun farklı olduğunu söyleyebiliyordu.
[img=300x183]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/437.jpg[/img]
Barney, kasıklarının etrafında dairesel bir aygıt yerleştirildiğini söylerken Betty de göbeğine uzun iğneler sokulduğunu hatırladı. Kendisine bunun hamilelik testi olduğu söylenmişti. Betty’nin tarif ettiği bu tür bir hamilelik testi dünya tıppında tam 25 yıl sonra keşfedilecek ve kullanılmaya başlanacaktı. Çift arabalarına döndüğünde, köpeklerinin koltuğun altına saklandığını ve çok korkmuş bir halde olduğunu görmüşlerdi. Daha sonra cisim, portakal renkli bir küre gibi parıldayarak uzaklaşmıştı.
Yıldız Haritası:
Sonraki bir hipnoz seansında, Betty kendisine gösterilmiş olan araştırmacılar arasında geniş tartışmalara yol açan yıldız haritasından bahsetti. Bu harita Zeta Retucillinin de bulunduğu 3 takım yıldız grubuna benziyordu.
Betty ve Barney Hill’in başından geçenlerle ilgili iki önemli nokta pek çok araştırmacının gözünde olayın inanılırlığını sağlamıştır. Birincisi; Betty Hill’in hipnoz sonrasında çizdiği yıldız haritasıdır. Betty bunun kendisine varlıkların lideri tarafından gösterildiğini söylemişti. Daha sonra harita üzerinde yapılan analizle, bunun dünyanın 30 ışık yılı uzağında bulunan Zeta Retucili yıldız sistemini gösterdiği ortaya çıkmıştı. Bu yıldızlar 1969 yılında basılan katalog çıkana kadar bilinmiyordu, başka bir değişle katalog Hill’lerin karşılaşmasından 8 yıl sonra basıldı.
Diğer önemli olay, Betty Hill’in ulusal bir TV programında yalan makinesi testine tabi tutulmasıdır. Kendisine Yıldız Haritasıyla ilgili bilgiyi dünyadışı bir varlıktan alıp almadığı, anlattığı şeylerin yalan olup olmadığı sorulmuş ve Betty’nin verdiği cevapların yalan makinesi tarafından değerlendirilmesi sonucunda çok yüksek bir doğruluk gösterdiği kaydedilmiştir. O ve Barney gerçekten de sivil haklar ve yerel kilise hareketlerinde aktif görev alan güvenilir ve saygın vatandaşlardı. Böylece, Betty’nin çizdiği Yıldız Haritasının şaşırtıcı analiz sonuçlarını takiben hem hipnoz seanslarıyla hem de yalan makinesi testiyle Hill çiftinin doğruyu söyledikleri ispatlanmış oldu
BILL HERMANN OLAYI
[img=350x254]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/1106.jpg[/img]
[img=220x300]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/285.jpg[/img]
CALVIN PARKER OLAYI
Mississippi tersanesi işçileri olan Hickson ve Parker, 11 Ekim 1973 tarihinde Pascagoula Irmağı kenarındaki eski bir iskelede balık avlarken birtakım varlıklar tarafından kaçırılmışlardı. Olay şöyle cereyan etmişti;
Bu iki adam, garip bir vızıltı sesinden sonra şaşkınlık içinde yumurta şeklindeki bir aracın, beyaz/mavi ışıklar saçarak kendilerine doğru geldiğini gördüler. Araç yere indikten sonra içinden çıkan 3 garip varlık kendilerine yaklaşmaya başladı. Varlıklar yaklaşık 150 cm. uzunluğunda, gri renkli, kırışık derili varlıklardı ve kulaklarıyla burunlarının olduğu yerde birer çıkıntı vardı. Ayrıca ağız bölgelerinde yine ağız yerine çok ince bir çizgi vardı. Bu anda henüz 19 yaşında olan Parker bayıldı. Ardından her iki adam da uzay aracına alındı.
Hickson, büyük bir göze benzeyen hareketli bir aygıt tarafından taranarak tıbbi incelemeden geçirildi. Yaklaşık 20 dakika sonra iki adam apar topar aygıtın içinden göl kıyısına geri bırakıldılar.
Bu iki adamın hikayesi, kendilerini gizli bir mikrofonun saklandığı odada yalnız bırakıp giden yerel şerifi çok etkilemişti. Şerif onların bu hikayeyi uydurup uydurmadıklarını öğrenmeye çalışıyordu, onların yalnız kalınca, uydurdukları hikayeden bahsedip gülmelerini bekliyordu. Ancak bu olmadı. İki adam arasında aşağıdaki konuşma geçmişti;
Hickson : Hayatımda daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. İnsanları buna inandıramazsın.
Parker : Ben burada oturup durmak istemiyorum, bir doktora görünmek istiyorum.
Hickson : Artık uyanıp inanmaya başlasalar iyi olur. İnanmak zorundalar.
Parker : O lanet kapının nasıl bir anda ortaya çıktığını gördün mü?
Bu iki adam yakınlarda bulunan Keesler Hava Kuvvetleri Üssü yetkililerince sorgulandı ve vaka daha sonra, ABD Hava Kuvvetleri, Blue Book/Mavi Kitap Projesi’ne son verdiğinde kendi UFO çalışma grubunu kuran Dr. J. Allen Hynek tarafından da incelendi. Hickson’a hipnoz yapılmaya çalışıldı ancak büyük acı çekmeye başlayınca seanslara devam edilmedi. Parker ise, yaşadıklarından ötürü sarsıntı geçirmişti ve ardından bir sinir krizi yaşadı. Her ikisi de uzun yıllar boyunca yaşadıklarının etkisini üzerlerinden atamadılar.
Pascagola’da kaçırılma 19 yaşındaki Calvin Parker ile 42 yaşındaki Charles Hickson’ın garip hikayeleri, esasında meşhur karşılaşmalarından bir gün önce başlıyor. 10 Ekim 1973’de aralarında iki polis memuru da olmak üzere on beş farklı insan , St. Tammash Parish , New Orleans , Lousiana’da bir inşaatın üzerinde , gümüş renkli , büyük bir UFO’nun yavaşça uçtuğunu gördüklerini bildirdiler. Bu olaydan sadece 24 saat sonra , Hickson ve Parker hayatlarının en korkunç gününü , yaşayacaklarını, korkunç bir UFO’yla karşılaşacaklarını bilemezlerdi.
İkisi de Mississippi’nin Gautier kasabasından geliyordu ve saat 21.00 civarı gecenin karanlığında Pascagoula Nehrinde balık tutmaya çalışıyorlardı. Birden arkalarından gelen bir vızıltı sesi duydular . Sesin nereden geldiğini görmek için döndüklerinde, gördükleri parlak , yumurta şekilli ve ön tarafında mavi ışıklar olan cisim karşısında şaşkına döndüler. Garip araç , kıyıdan 10 metre mesafede, yerden birkaç metre yüksekte , havada duruyordu.
Şaşkınlıkla izlerlerken , objeden bir kapı açıldı ve üç garip yaratık , suyun üzerinden uçarak onlara doğru gelmeye başladı. Yaratıkların bacakları olmasına rağmen , onları kullanmıyorlar , havada süzülerek ilerliyorlardı. Parker ve Hickson , daha sonra yaratıkları tasvir etmeleri istendiğinde şöyle anlatacaklar “ Yaklaşık 5 feet boyunda , mermiye benzer kafaları olan , boyunları olmayan yaratıklardı. Ağız olarak ince bir çizgi vardı ve burun ve kulaklarının olması gereken yerde , kardan adamın burnuna takılan havuç gibi küçük , konik çıkıntılar vardı. Gözleri görünmüyordu. Kırışık , gri renkli derileri , yuvarlak ayakları ve pençeye benzer elleri vardı.”
Korkudan ve şaşkınlıktan şok geçiren Hickson , İki yaratık tarafından tutularak taşınmaya başlandı. Korkudan bayılmış olan Parker’ı da yaratıklardan biri taşıyordu. Daha sonra , olayı düşündüklerinde , yaratıkların ellerini değdirdiği yerlerinin hafiflediğini ve onlar da yaratıklar gibi havada süzülerek, UFO’nun içindeki parlak bir odaya kadar bu şekilde taşındıklarını hatırlayacaklar. Odanın içerisinde , Hickson , göze benzer bir nesnenin önünden süzülerek geçirildi ve bir çeşit teste maruz kaldı. Yaratıklar odadan çıkarken aynı işlem Parker’a da uygulanıyordu. İncelemelerin başlamasından yaklaşık 20 dakika sonra , işlemler sona erdi ve Hickson araçtan geriye uçarak çıkarıldı. Parker yerde ağlıyor , dualar ediyordu. Kısa bir an sonra , araç , gökyüzüne doğru yükselerek gözden kayboldu.
İkisi de , kendilerine geldiklerinde , ne yapacaklarını bilemediler. Yaşadıkları garip olayları bildirmeye isteksizdiler. Fakat birilerine anlatmaları gerekiyordu. Alay edilme riskini göze alarak , Biloxi’deki Kessler Hava Kuvvetleri Üssünü aradılar. Üsten , yerel şerifleriyle görüşmeleri gerektiğini öğrenen ikili görebilecekleri tepkiden çekindiler ve yerel bir gazeteyle konuşmaya karar verdiler. Gazetenin ofisinin kapalı olduğunu görünce çaresiz şerifle konuşmak üzere polis merkezine gittiler. İkisinin anlattığı hikayeyi dinleyen şerif , onlara inanmadı ve doğruyu söylemelerini sağlamak , neden böyle bir hikaye uydurduklarını öğrenmek için onları ses geçirmeyen , izole bir odaya kapattı.
Olay kısa sürede duyuldu. İlk olarak yerel basında yayınlanan hikaye daha sonra kablo televizyon kanallarında görülmeye başlandı. Birkaç gün sonra Pascagoula olayı bütün Amerikanın gündemine oturmuştu. Hava Fenomenleri Araştırma Organizasyonu, olayı araştırması için Kaliforniya Üniversitesi Profesörlerinden James Harder’ı gönderdi. Ayrıca Amerikan Hava Kuvvetlerini temsilen Dr. J .Allen Hynek’de olay yerinde incelemeler yapmak üzere gelmişti. Harder ve Hynek beraber Hickson ve Parker’ı incelediler. Harder , Hickson’u hipnotize etti fakat seans o kadar korkutucu olmuştu ki iptal etmek zorunda kaldılar.
Araştırmacılar tarafından , yalan makinesi testinden geçmeye ikna edilen Hickson ve Parker , testlerden geçerek yalan söylemediklerini kanıtladılar. Uzmanlık alanlarında oldukça saygı duyulan Harder ve Hynek iki adamın anlattığı hikayeye inanarak şu sözleri söylediler. “ Bu hikayede kesinlikle dünya dışı kaynaklı bir şeyler söz konusu. “
Bu hikaye ile bağlantılı olarak , birkaç hafta sonra ,Sahil Güvenlik Güçleri ve bazı balıkçılar suyun altından ilerleyen metalik renkli bir obje ile karşılaştılar. Cismin üzerinde kehribar sarısı bir ışık vardı. Sahil Güvenlik , cismi Pascagoula nehri boyunca takip etti. Cisim , dokunulabilecek yakınlıktaydı fakat ne zaman uzun , balıkçı kancalarıyla cisme dokunsalar , cisim ışığını söndürerek hızla uzaklaşıyor , belirli bir mesafeden sonra üzerindeki ışık yeniden yanıyordu. Bu karşılaşma , garip araç ortadan kaybolana kadar yaklaşık 40 dakika kadar sürdü.
Pascagoula vakası , UFO olayları arasında en ilginçlerinden biridir. Kaçırılanlar iki kişi olsalar da , aynı gece tarif edilen garip aracı gördüğünü bildiren bir çok insan olmuştur. İki adam hikayelerine sadık kaldılar. Fakat 11 Ekim 1973 gecesi yaşanan olaylara kimse bir açıklama getiremedi.
KATHIE DAVIS OLAYI
UFO araştırmacısı Budd Hopkins, 1983 yılının Eylül ayında Kathie Davis takma adlı genç bir hanımdan esrarengiz bir mektup aldı. Kathie, mektubunda Indiana’nın Indianapolis kentindeki Copley Woods kasabasında yaşadığını yazmakta ve o yıl başından geçen bir yakın karşılaşma olayından bahsetmekteydi.
Kathie mektubunda iki konudan söz etmekteydi; ilki yıllar önce ablasının başından geçen bir “kayıp zaman” olayı, ikincisi ise fotoğraflarla belgelenmiş bir UFO gözlemi. Kathie’nin anlattığına göre, ablası Laura 1965 yılında bir gün arabayla eve doğru dönerken çok tuhaf bir olayla karşılaşmıştı. Arabayı kullanırken birdenbire bir park yerinde durması gerektiğini hissetmiş, orada beklerken önce tuhaf, parlak ışıklar görmüş, ardından da esrarengiz bir cismin arabasının üzerinde havada durmakta olduğunu farketmişti. Daha sonra neler olduğu hakkında hiçbir şey hatırlamayan Laura, kendini birdenbire yolda giderken bulmuştu. Kathie’nin anlatmak istediği diğer olay ise arka bahçelerinde birdenbire ortaya çıkan yaklaşık 2.4 metre çapındaki bir daireyle ilgiliydi. Kathie, bu dairenin bir UFO’nun oraya inmesi sonucu oluştuğuna inanmaktaydı ve söz konusu dairenin 15 tane renkli resmini mektubuna eklemişti. Kathie mektubunda ayrıca, hem annesinin hem de kendisinin pek çok esrarengiz deneyimler yaşadığını, kendininkilerin genellikle akılda kalan, tuhaf rüyalar şeklinde olduğunu yazmaktaydı. Kathie bu rüyalarda tuhaf yaratıklar görmekteydi. Hopkins, bu mektup üzerine olayı araştırmaya başladı; sonradan bu olayın o ana kadar görülmüş en önemli kaçırılma olayı olduğunu söyleyecekti.
Hopkins’le yaptığı bir çok görüşme ve derin hipnoz seanslarından sonra Kathie, ergenlik çağlarından itibaren bir çok kaçırılma olayı yaşadığını hatırladı. Kathie’nin ailesi ve arkadaşları da bu olaylar içinde yer almışiardı. Hopkins, Kathie Davis’in ve ailesinin diğer üyelerinin başlarından geçen bu deneyimleri 1987’de basılan ikinci kitabı “Intruders” -Davetsiz Misafirler’de anlatmaktadır. Bunlar, Kathie daha altı yaşındayken başlayan kaçırılma deneyimleridir ve uzaylı/insan melezleri yaratmak amacıyla gerçekleştirilmişlerdir.
Kathie, bu kaçırılmalardan birinde, bir tür yapay döllenmeyle hamile bırakıldığını hatırlamaktadır. Bunu takip eden başka bir olayda ise, cenin Kathie’nin rahminden alınmıştır. Bir kaç sene sonra yaşadığı başka bir deneyimde, uzaylılar Kathie’ye bir kaç melez varlık göstermişler, bunların Kathie’nin çocukları olduğunu söylemişlerdir ve Kathie’yi bu melez varlıklarla bir bağ kurması için cesaretlendirmişlerdir.
Kathie’nin başından geçen kaçırılma deneyimlerinin çoğu, tıbbi -özellikle jinekolojik- prosedürler içermektedir. Hopkins’e göre, Kathie’nin başından geçen kaçırılma olayları bize, dünya dışı varlıkların uzun süreli genetik bir üreme programı gerçekleştirmekte olduğunu ve insanlardan aldıkları örnekleri kendi genetik stoklarıyla birleştirerek melez canlılar yarattıklarını göstermektedir.
Kathie Davis olayı, uzaylıların insan türü üzerinde genetik deneyler yapmakta olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, uzaylı ziyaretlerinin bir kereye mahsus bir şey olmadığını ve kaçırılan kişinin tüm hayatı boyunca sürebileceğini de göstermektedir.
PROFESÖR SALTER VE OĞLU
Uzaylılar tarafından kaçırılma olaylarında, pek çok kez, yaşayanın unutmak isteyeceği, korkutucu deneyimler yaşanmıştır. Bununla beraber bazı olaylardaki yöntem denemeye değer niteliktedir. Tıpkı, Kuzey Dakota Üniversitesi’nden Prof. John Salter ve oğlu John Jr.’ ın başından geçen gibi.
Baba oğul, Güney eyaletler için konuşma turu programlamışlardı. Mart 1988’de Prof. Salter, oğluyla birlikte arabasını, ilk randevusu için 61. Karayolu istikametine doğru sürüyordu. Bilmedikleri bir nedenden dolayı, arabalarını programladıkları yolun dışında başka bir yöne doğru sürmeye başlayan baba oğul, bir anda kendilerini tam tersi istikamette giderken buldular. Ardında da o gece dinlenip ertesi gün devam etmeye karar verdiler.
İki adam daha sonra, bir gece önceki programladıkları istikametten gitmemelerinin nedeni hakkında konuşmaya başladıkları sırada gümüş renkli bir UFO görerek şoka uğradılar. İlerledikleri yolun üzerinde aniden belirmiş olan bu UFO’ya karşı ikisi de her nedense bir yakınlık hissetmişlerdi. Bu sırada birden hafızalarında geçen gece yaşadıkları canlanmaya başladı.
Baba oğul, birbirlerine bakarak o anda dikkatlerini çeken cismin dün arabalarını durduran şey olduğunu hatırladılar. Dün ikisi de, araçlarına doğru gelen bir grup varlık tarafından dışarı çıkarılmışlardı. Prof. John, arkadan gelen uzun boylu yarı insan yarı yaratık olan varlığı görmeden önce, öndeki kısa boylu kişileri ilkin çocuk sanmıştı. İki adam bir yandan başlarına kötü bir şey geleceğinden ötürü kaygılanırken, bir yandan da adlandıramadığı bir hisle koruma altında olduklarını hissetmişlerdi. Prof John, UFO’ya doğru ilerledikleri sırada tökezlemiş ve az kalsın düşeceği sırada, garip bir enerji tarafından düşüp kendini incitmesi engellenmişti…
John ve oğlu, dönemeçli duvarların bulunduğu bir odada, dişçilerin kullandıkları türden, arkaya yaslanılarak uzanılan bir sandalyede hareket edemeyecek bir şeklide yatırılmışlardı. John’un burun deliğine, acı vermeyen bir şey sokulmuştu. Diğer iğne şeklindeki aletlerden biri boynuna bir diğeri de göğsünün üstüne sokulmuştu. John’un bu bölgelerin insanın gelişimi, metabolizması ve bağışıklığıyla ilgili 3 önemli tıbbi bölüm olduğunu bilecek kadar tıp bilgisi vardı.
Bu test tamamlandıktan sonra, John garip bir şekilde bu yabancılara bağlandığını hissetmişti. Ayrıca onlardan, tekrar karşılaşacaklarına dair bir mesaj aldığını da hissediyordu. Bu garip durum, John ve oğlu eve döndükten sonra daha da acayip bir hal almaya başladı. John, sağlığında genel olarak bir iyileşme olduğunu hissediyordu. Tırnakları ve saçları eskisinden daha kalındı ve daha çabuk uzuyordu ve alnındaki yara izi belirsizleşmeye başlamıştı. Bununla birlikte sigarayı bırakma savaşı veren oğul John, şimdi sigarayı düşünme gereği dahi duymuyordu. Her iki Salter için de kaçırılma iyi neticeyle sonuçlanmıştı. Saygı değer biri olarak görülen John Salter ve oğlunun başından geçenler 1988 yılında “Bilinmeyenden Gelen Ziyaretçiler” olarak filme de uyarlanmıştır.
WHITLEY STRIEBER
[img=300x214]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/1107.jpg[/img]
Bu kaçırılma olayı tanınmış yazar Whitley Strieber’in başından geçmiştir. Yazar, 26 Aralık 1985’te, planlamış oldukları gibi karısı ve oğluyla birlikte kayak yapmak için New York’un yüksek bölgelerine gitmiş, Noel yemeğini yedikten sonra gece erkenden yatmıştı. 6 saat sonra kendini aniden uyanık halde bulan Strieber, neden uyanmış olduğunu bilmiyordu. Sonraki birkaç gün içinde kendini son derece tuhaf ve gerilimli hissetmişti. Sonra Noel gecesiyle ilgili garip ve korkutucu bir takım görüntüler anımsamaya başladı. O gece ne olup bittiğiye ilgili endişeleri artınca eşinin ısrarı üzerine hipnoz yaptırmaya karar verdi.
[img=300x208]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/286.jpg[/img]
Strieber geriye dönüşlü hipnoz seansı sırasında kendisinin 2 dünyadışı varlık tarafından kaçırıldığını hatırlamıştır. Bunlar ufak tefek, oval kafalı varlıklardı ve siyah, kocaman gözleri vardı. Önce tüm oda ışıkla kaplanmıştı, felçli gibi kıpırdayamamış ancak bir güç tarafından yatağından yükseltilmişti. Derken kendini başka bir mekanda bulmuştu ve bir çeşit irade kaybına uğramıştı çünkü bedeni üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktu. Üzerinde örtü benzeri bir şey olan sert derili, dişi bir uzaylıyla kontrolü dışında bir cinsel ilişki yaşamıştı ve vücuduna “implant” denilen parçacıklar yerleştirilmişti.
[img=167x250]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/362.jpg[/img]
[img=155x250]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/530.jpg[/img]
Strieber, olaydan sonra “Sanırım bunun bir aldatmaca olduğunu düşündüler. Oğlum çok acı çekti çünkü müdürü bu tür konulara karşı olduğu için onu okuldan almak zorunda kaldık. Bir çok arkadaşımızı kaybettik” şeklinde konuşmuştur.
lerleyen zamanda yazar kulağında garip bir parçacığın bulunduğunu keşfetmiştir. Gerçekten de, kaçırılanların vücutlarından alınan bu parçalar garip bir kimyasal yapıdan oluşmaktadır ve insanların sinir sistemini etkileme güçleri olduğu ortaya çıkmıştır, bu da kaçırılma olaylarının rüya ya da fantezi olmadığının en güçlü göstergesidir.
Bu olaydan önce de bir çok romanının yazarı olarak tanınmış, başarılı bir yazar olan Whitley Strieber’ın, “Breakthrough”(1995) ve “The Secret School”(1996) eserleri, kendi kaçırılmasıyla ilgili olmaktan çok, günümüzdeki UFO kaçırmalarıyla ilgili fiziksel kanıtların ciddiye alınmasıyla ilgili bir çabayı temsil etmektedir.
ALLAGASH OLAYI
Allagash Suyolu, ABD’de Maine dağları arasında, birçok göl ve kanal dizisinin bulunduğu, soluk kesici bir yerdir. Bu güzel yerde vuku bulan kaçırılma olayı en çok tartışılan ve en iyi belgelenen kaçırılma olaylarından biridir ve NBC Televizyonunca hazırlanan “Çözülemeyen Gizemler-Unsolved Misteries” adlı televizyon programında da dramatize edilmiştir. Allagash olayı, çok tanıklı; Jack ve Jim Weiner adlı ikiz kardeşlerle arkadaşları Chuck Rak ve Charlie Foltz adlı 4 kişinin başından geçen bir olaydır. Henüz kariyerlerinin başında Massachusetts Sanat Koleji’nde okurken tanışmış olan bu 4 ressam, spor yapmak ve eğlenceli bir gezinti için Allagash’ın iyi bir yer olacağını düşünmüşlerdi. Yolculukları unutulmaz olmuştu, ancak umdukları nedenden değil.
Ağustos 1976’da gezilerine başlayan 4 adam, kano gezintilerinin bir bölümünde Kartal Gölü’nde gece balık avlamak için ara vermişlerdi. Şansları yaver gitmeyince balık tutmayı başka bir geceye ertelemeyi kararlaştırdılar. Göl kıyısından ayrılmadan önce, bulundukları yeri bir dahaki gelişlerinde sudan belirleyebilmek amacıyla kıyıda büyük bir kamp ateşi yaktılar ve tekrar kanolarına bindiler. Bir süre sonra aniden, yıldızdan daha parlak görünen bir ışık gördüler. Parıldayan bu küre, yaklaşık yüz metre ilerideki ağaçların üzerinde havada asılı duruyordu. Cisim ileri geri hareket ettikçe kırmızı, yeşil ve beyazımsı bir sarı olmak üzere renk değiştiriyordu. Bu büyük cisim yaklaşık 24 m. çapındaydı. Cisim yavaşça ağaçların üzerinden göl kıyısına doğru ilerledi. Balık tutan 4 adama doğru yaklaşınca Charlie Foltz el feneriyle imdat çağrısında bulundu. Derken cisim yavaşca kanoya doğru yöneldi.
Bu garip şey, göl kıyısına doğru olağanüstü bir hamle yaptı. Onlar hızlı hızlı kürek çekerken, cisimden üzerlerine doğru gölge şeklinde geldi ve adamları ve kanolarını içine çekti. Bundan sonra dört adam kendilerini tekrar göl kıyısında otururken buldular. Charlie lambasını yeniden cisme doğru tuttu, ancak bu defa cisim ışınını son bir kez göstererek yükseldi ve gözden kayboldu.
Neler olup bittiğini merak eden dört adam, az önce cayır cayır yanmakta olan ateşin küle dönmüş olduğunu görünce şoke oldular, çünkü bunun için aradan saatlerin geçmiş olması gerekirdi. Dördü de “Bu son birkaç saat içinde neler oldu?” diye düşünüp durdular, ancak hiçbiri hatırlayamadıkları bu kayıp zaman için mantıklı bir açıklama getiremiyordu. Allagash’tan ayrılırken gördükleri garip cisimle ilgili hiçbir cevapları yoktu. 2 yıl boyunca hergün yaşadıklarına cevap getirebilecek bir ipucu aradılar.
Jack Weiner, aralarında gece kabusları görmeye başlayan ilk kişi oldu. Bu rüyalarda, uzun boyunlu ve geniş kafalı varlıklar görüyordu. Jim, Chuck ve Charlie yanında hiçbir şey yapamadan yatarken kendisi bu varlıklar tarafından testten geçiriliyordu. Varlıkların, gözkapaksız geniş, metalik parlaklıkta gözleri vardı, elleri böcekimsiydi ve 4 parmaklıydı. Diğer üç adam da, göldeki o geceyle ilgili benzer rüyalar görmeye, kısa zihinsel kırıntılar hatırlamaya başlamışlardı.
Jim Weiner 1988’de, o sıralarda bir UFO kongresi organize etmekte olan Raymond Fowler’la tanıştı ve ona başından geçen bu garip olayı anlattı. Araştırmacı, Jim’in hikayesinden, özellikle aynı şeyi birden fazla tanığın yaşamış olmasından çok etkilendi. Fowler, onun ve diğer 3 kişinin geriye dönüşlü hipnozdan geçmelerini tavsiye etti. Seanslardan sonra da dört adamın da uzaylılar tarafından gemiye alındığı ve deri ile kan örnekleri alınmak suretiyle fiziksel muayeneden geçirildikleri ortaya çıktı.
Dört adamın dördünün de varlıklarla ilgili tarifleri birbirini tutuyordu ve ressam olduklarından dolayı varlıkların, uzay gemilerinin ve kullandıkları muayene aletlerinin ayrıntılı resimlerini de çizebilmişlerdi. Chuck Rak, varlıkların muayene yerlerinin gümüş renginde masası olan veteriner ofislerine benzediğini ekledi. Kendisine garip gelen bir şeyden daha bahsetti: dünya dışı varlıklara odaklanmakta büyük güçlük çekiyordu. Ne kadar çabalarsa çabalasın varlıkların yüzlerini tam olarak göremiyoryordu. Bunu, cızırtılı bir radyo kanalına frekans tutturmaya çalışmaya benzetmişti. Psikiyatrik incelemelerden sonra dört adamın da zihinsel olarak sağlıklı oldukları belirlendi. Dördü de yalan makinesi testinden geçirildi ve doğru söyledikleri ispatlandı. Detaylı hipnoz seanslarından ve inceleme raporlarından toparlanan tüm bilgiler bu 4 adamın 1976’da Allagash’ta “bu dünyaya ait olmayan” bir şeyle karşılaştıklarına dair güçlü birer kanıt olmuştur.
ANTONIO VILLAS OLAYI
En bilinen ve en çok tartışılan kaçırılma olaylarından biri de Brezilyalı bir çiftçinin oğlu olan hukuk öğrencisi Antonio Villas-Boas’ın 1957 yılında yaşadığı deneyimdir.
Villas-Boas, kaçırılma olayı gerçekleşmeden önceki iki hafta içinde iki kez UFO gözlemi yapmıştır. Bunlardan ilki, 5 Ekim 1957 gecesi gerçekleşmiş; Boas ve erkek kardeşi yatak odalarının penceresinden gökyüzünde parlayan bir ışık demeti görmüşlerdir. İkinci gözlem ilkinden dokuz gün sonra, 14 Ekim gecesi meydana gelmiştir. Hukuk öğreniminin yanında çiftlikteki işlere de yardım eden Villas-Boas, gece traktörüyle tarlayı sürerken, tarlanın üzerinde havada duran bir cisimden yayıldığını düşündüğü parlak bir ışık görmüştür. Ona doğru yaklaştığında cisim hızla hareketlenmiş; onu bir süre kovalayan Villas-Boas da yorularak cismi takip etmeyi bırakmıştır. Cisim, tamamen gözden kaybolmadan önce Villas-Boas’a ışık demetleri göndermiştir. İlk gözlemde olduğu gibi, Villas-Boas’ın erkek kardeşi de bu olağandışı ışık gösterisine şahit olmuştur.
Ertesi gece, aynı tarlada yalnız başına traktör sürmekte olan Villas-Boas, kırmızı bir ışığın doğrudan kendisine doğru geldiğini görmüştür. Bu kez kendisine yaklaşan cismi iyice gözlemleyebilmiş ve bunun yumurta biçiminde bir uçan daire olduğunu farketmiştir. Aracın yere indiğini gören Villas-Boas, ilk kez korkmuş ve araçtan uzaklaşmaya çalışmıştır. Fakat traktör birdenbire durmuş ve uçan dairenin içinden inen dört uzaylı Villas-Boas’ı araca götürmüşlerdir.
Uzaylılar Villas-Boas’ı geminin içinde küçük, yuvarlak bir odaya almış, burada Boas’ın giysilerini çıkarmış ve vücuduna tuhaf, koyu bir sıvı sürmüşlerdir. Daha sonra Villas-Boas’ın vücuduna küçük bir kesik atarak ondan kan örneği almışlar, ardından da onu odada yalnız başına bırakarak dışarı çıkmışlardır. Bir süre sonra, odanın kapısı açılmış ve içeri Boas’ın “gördüğüm tüm kadınlardan daha güzel” diye tarif ettiği çıplak bir dişi varlık girmiştir. Bu dişi varlık, yaklaşık 1.5 m boyundaydı; ortadan ayrılmış beyazımsı sarı saçları, düz bir burnu, kalkık elmacık kemikleri ve büyük mavi gözleri vardı. Villas-Boas çok heyecanlanmıştı; iki kez birlikte oldular. Dişi varlık aynı zamanda Villas-Boas’tan sperm örnekleri de aldı ve bir test tübüne koydu.
Villas-Boas kullanıldığına ve izlendiğine inanmaktaydı. Dişi varlık, odadan çıkmadan önce Boas’a dönerek karnını ovuşturmuştu. Mesaj açıktı; melez bir çocuk doğacak ve başka bir yerde büyütülecekti. UFO daha sonra Villas-Boas’ı çiftliğine geri bırakmış ve karanlık gökyüzüne doğru gözden kaybolmuştur. Tüm bu olay 4 saatten biraz daha fazla sürmüştür.
Sonraki bir kaç hafta içinde, Villas-Boas’ın kollarında ve bacaklarında esrarengiz yaralar çıktı; bunlar daha sonra iyileşerek yara izine dönüştüler. Tıbbi araştırmacılar Boas’ın radyasyona maruz kaldığını söylemişler ve çenesinde iki tane açıklanamayan iğne izine rastlamışlardır.
Villas-Boas olayı, UFO tarihinde tamamen yeni bir sayfa açmıştır. Olayın içindeki cinsellik ve doğum temaları pek çok tartışmaya neden olmuş; uzaylılar ve insanlardan oluşma melez bir ırk olgusu ilk kez gündeme gelmiştir
BETTY , BARNY HILL OLAYI
[img=195x250]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/1105.jpg[/img]
İnsanların dünya dışı zeki yaratıklar tarafından uzay gemilerinde alıkonulması yeni bir olgu değildir. Bu olayların en önemlilerinden biri Bety ve Barney Hill’in 19 Eylül 1961’de ABD New Hampshire’de yaşadıkları olaydır. Olayın yaşandığı sırada Barney 39, Betty ise 41 yaşındaydı.
[img=232x350]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/284.jpg[/img]
Karı-koca White Dağlarındaki US 3 karayolundan, Portsmouth, New Hampshire’deki evlerine dönüyorlardı. Düzensiz bir biçimde hareket eden ve bir sürü renkten oluşmuş ışıklar saçan cismi ilk Betty farketmişti. Cisme dürbünle ve çıplak gözle bakıp ne olduğunu görebilmek için birkaç kez kısa bir süreliğine arabalarını durdurdular.
Derken aniden cisim onlara doğru yaklaşmaya başladı ve o anda oradakinin disk şeklinde, pencereli bir araç olduğunu fark ettiler. Barney, o anda sadece 150 m. ötelerinde sessizce durmakta olan aracın içindeki üniforma benzeri kıyafetli varlıkları ve arkalarındaki kontrol panelini görebiliyordu. Araç yere yaklaştıkça, iki yanındaki kırmızı ışıklı yüzgece benzeyen yüzeyi de görülebiliyordu. Tam bu sırada, Barney gördüğü bir figürden dehşete kapılıp, çığlık atarak park ettiği aracına doğru koşmaya başladı. Betty ve Barney, koşmaya başlamalarından birkaç saniye sonra duydukları bip sesiyle ürpererek uykulu bir hale geçtiler. Kendilerine geldiklerinde en son bulundukları yerden 55 km. ötede olduklarını farkettiler, fakat hiçbir şey hatırlamıyorlardı. Saatleri de durmuştu.
Hill’ler eve varıp huzursuz bir uykuya daldıktan sonra Barney boyun ağrısıyla uyandı, ayrıca botlarının çok kötü bir şekilde aşınmış olduklarını fark etti. Betty, tüm arka yüzeyi parlak spotlarla kaplı bir araçla ilgili görüntüler anımsamaya başladı. Çift, bir önceki gece yaşadıkları hakkında tekrar konuştuktan sonra Pease Hava Kuvvetleri’ne göndermek üzere bir dosya hazırladılar fakat gördükleri varlıklarla ilgili tüm ayrıntıları bildirmekten çekindiler.
Olaydan 2 hafta sonra, Betty, yaşadığı karşılaşmayla ilgili ve varlıklar tarafından tıbbi incelemeden geçirildiğine dair rüyalar görmeye başladı, Bu rüyalar günlerce devam etti. Birkaç hafta sonra sivil bir araştırmacının şahitlerle yaptığı görüşme sonrasında, çiftin Kanada’dan Portsmouth’a normalden en az 2 saat daha geç vardıkları anlaşıldı. Kaybolan zamanın hatırlanabilmesi için kendilerine hipnoz yaptırmaları önerildi.
Dr. Benjamin Simon’ın Hipnoz Uygulamaları:
Barney’in sağlığı kötüye gitmeye başlamıştı; ülser, bitkinlik ve yüksek kan basıncı rahatsızlığının işiyle bağlantılı olarak geliştiği düşünülüyordu. Ayrıca kasıklarına yakın bir yerde siğiller üremişti. O gece olanlar her ikisinin de kafasından çıkmıyordu. Bu strese daha fazla dayanamayıp Psikiyatr Dr. Duncan Stephens’ın tavsiyesiyle kendilerine geriye dönüşlü hipnoz uygulaması için Boston’lu önde gelen bir psikiyatr olan Dr. Benjamin Simon’a başvurdular. Bunun üzerine 1963 yılında Betty ve Barney’ye ayrı ayrı pekçok seans uygulandı.
[img=230x300]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/361.jpg[/img]
Ayrı ayrı her ikisi de araca alındıkları anı hatırladılar. Bu aracın içinden gelen bip sesini duyduktan hemen sonra olmuştu. Hill’ler, kendilerini kaçıranlarla telepatik olarak iletişim kurabildiklerini hatırladılar. Bunlar insana benzer, büyük gözlü varlıklardı ve çene üstünde ağız olduğunu tahmin ettikleri ufak, yarığa benzer bir çizgi vardı. Kendilerini alokoyan kişiler kedi gözlü, ufak tefek varlıklardı. Onların aralarındaki uzun olanını Betty grubun lideri olarak algılamıştı. Betty, onun diğerlerini kontrol ettiğini biliyor, fakat onu tarif edemiyordu, hafızasının o bölümünde bir engel vardı. Sadece onun farklı olduğunu söyleyebiliyordu.
[img=300x183]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/437.jpg[/img]
Barney, kasıklarının etrafında dairesel bir aygıt yerleştirildiğini söylerken Betty de göbeğine uzun iğneler sokulduğunu hatırladı. Kendisine bunun hamilelik testi olduğu söylenmişti. Betty’nin tarif ettiği bu tür bir hamilelik testi dünya tıppında tam 25 yıl sonra keşfedilecek ve kullanılmaya başlanacaktı. Çift arabalarına döndüğünde, köpeklerinin koltuğun altına saklandığını ve çok korkmuş bir halde olduğunu görmüşlerdi. Daha sonra cisim, portakal renkli bir küre gibi parıldayarak uzaklaşmıştı.
Yıldız Haritası:
Sonraki bir hipnoz seansında, Betty kendisine gösterilmiş olan araştırmacılar arasında geniş tartışmalara yol açan yıldız haritasından bahsetti. Bu harita Zeta Retucillinin de bulunduğu 3 takım yıldız grubuna benziyordu.
Betty ve Barney Hill’in başından geçenlerle ilgili iki önemli nokta pek çok araştırmacının gözünde olayın inanılırlığını sağlamıştır. Birincisi; Betty Hill’in hipnoz sonrasında çizdiği yıldız haritasıdır. Betty bunun kendisine varlıkların lideri tarafından gösterildiğini söylemişti. Daha sonra harita üzerinde yapılan analizle, bunun dünyanın 30 ışık yılı uzağında bulunan Zeta Retucili yıldız sistemini gösterdiği ortaya çıkmıştı. Bu yıldızlar 1969 yılında basılan katalog çıkana kadar bilinmiyordu, başka bir değişle katalog Hill’lerin karşılaşmasından 8 yıl sonra basıldı.
Diğer önemli olay, Betty Hill’in ulusal bir TV programında yalan makinesi testine tabi tutulmasıdır. Kendisine Yıldız Haritasıyla ilgili bilgiyi dünyadışı bir varlıktan alıp almadığı, anlattığı şeylerin yalan olup olmadığı sorulmuş ve Betty’nin verdiği cevapların yalan makinesi tarafından değerlendirilmesi sonucunda çok yüksek bir doğruluk gösterdiği kaydedilmiştir. O ve Barney gerçekten de sivil haklar ve yerel kilise hareketlerinde aktif görev alan güvenilir ve saygın vatandaşlardı. Böylece, Betty’nin çizdiği Yıldız Haritasının şaşırtıcı analiz sonuçlarını takiben hem hipnoz seanslarıyla hem de yalan makinesi testiyle Hill çiftinin doğruyu söyledikleri ispatlanmış oldu
BILL HERMANN OLAYI
[img=350x254]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/1106.jpg[/img]
[img=220x300]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/285.jpg[/img]
CALVIN PARKER OLAYI
Mississippi tersanesi işçileri olan Hickson ve Parker, 11 Ekim 1973 tarihinde Pascagoula Irmağı kenarındaki eski bir iskelede balık avlarken birtakım varlıklar tarafından kaçırılmışlardı. Olay şöyle cereyan etmişti;
Bu iki adam, garip bir vızıltı sesinden sonra şaşkınlık içinde yumurta şeklindeki bir aracın, beyaz/mavi ışıklar saçarak kendilerine doğru geldiğini gördüler. Araç yere indikten sonra içinden çıkan 3 garip varlık kendilerine yaklaşmaya başladı. Varlıklar yaklaşık 150 cm. uzunluğunda, gri renkli, kırışık derili varlıklardı ve kulaklarıyla burunlarının olduğu yerde birer çıkıntı vardı. Ayrıca ağız bölgelerinde yine ağız yerine çok ince bir çizgi vardı. Bu anda henüz 19 yaşında olan Parker bayıldı. Ardından her iki adam da uzay aracına alındı.
Hickson, büyük bir göze benzeyen hareketli bir aygıt tarafından taranarak tıbbi incelemeden geçirildi. Yaklaşık 20 dakika sonra iki adam apar topar aygıtın içinden göl kıyısına geri bırakıldılar.
Bu iki adamın hikayesi, kendilerini gizli bir mikrofonun saklandığı odada yalnız bırakıp giden yerel şerifi çok etkilemişti. Şerif onların bu hikayeyi uydurup uydurmadıklarını öğrenmeye çalışıyordu, onların yalnız kalınca, uydurdukları hikayeden bahsedip gülmelerini bekliyordu. Ancak bu olmadı. İki adam arasında aşağıdaki konuşma geçmişti;
Hickson : Hayatımda daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. İnsanları buna inandıramazsın.
Parker : Ben burada oturup durmak istemiyorum, bir doktora görünmek istiyorum.
Hickson : Artık uyanıp inanmaya başlasalar iyi olur. İnanmak zorundalar.
Parker : O lanet kapının nasıl bir anda ortaya çıktığını gördün mü?
Bu iki adam yakınlarda bulunan Keesler Hava Kuvvetleri Üssü yetkililerince sorgulandı ve vaka daha sonra, ABD Hava Kuvvetleri, Blue Book/Mavi Kitap Projesi’ne son verdiğinde kendi UFO çalışma grubunu kuran Dr. J. Allen Hynek tarafından da incelendi. Hickson’a hipnoz yapılmaya çalışıldı ancak büyük acı çekmeye başlayınca seanslara devam edilmedi. Parker ise, yaşadıklarından ötürü sarsıntı geçirmişti ve ardından bir sinir krizi yaşadı. Her ikisi de uzun yıllar boyunca yaşadıklarının etkisini üzerlerinden atamadılar.
Pascagola’da kaçırılma 19 yaşındaki Calvin Parker ile 42 yaşındaki Charles Hickson’ın garip hikayeleri, esasında meşhur karşılaşmalarından bir gün önce başlıyor. 10 Ekim 1973’de aralarında iki polis memuru da olmak üzere on beş farklı insan , St. Tammash Parish , New Orleans , Lousiana’da bir inşaatın üzerinde , gümüş renkli , büyük bir UFO’nun yavaşça uçtuğunu gördüklerini bildirdiler. Bu olaydan sadece 24 saat sonra , Hickson ve Parker hayatlarının en korkunç gününü , yaşayacaklarını, korkunç bir UFO’yla karşılaşacaklarını bilemezlerdi.
İkisi de Mississippi’nin Gautier kasabasından geliyordu ve saat 21.00 civarı gecenin karanlığında Pascagoula Nehrinde balık tutmaya çalışıyorlardı. Birden arkalarından gelen bir vızıltı sesi duydular . Sesin nereden geldiğini görmek için döndüklerinde, gördükleri parlak , yumurta şekilli ve ön tarafında mavi ışıklar olan cisim karşısında şaşkına döndüler. Garip araç , kıyıdan 10 metre mesafede, yerden birkaç metre yüksekte , havada duruyordu.
Şaşkınlıkla izlerlerken , objeden bir kapı açıldı ve üç garip yaratık , suyun üzerinden uçarak onlara doğru gelmeye başladı. Yaratıkların bacakları olmasına rağmen , onları kullanmıyorlar , havada süzülerek ilerliyorlardı. Parker ve Hickson , daha sonra yaratıkları tasvir etmeleri istendiğinde şöyle anlatacaklar “ Yaklaşık 5 feet boyunda , mermiye benzer kafaları olan , boyunları olmayan yaratıklardı. Ağız olarak ince bir çizgi vardı ve burun ve kulaklarının olması gereken yerde , kardan adamın burnuna takılan havuç gibi küçük , konik çıkıntılar vardı. Gözleri görünmüyordu. Kırışık , gri renkli derileri , yuvarlak ayakları ve pençeye benzer elleri vardı.”
Korkudan ve şaşkınlıktan şok geçiren Hickson , İki yaratık tarafından tutularak taşınmaya başlandı. Korkudan bayılmış olan Parker’ı da yaratıklardan biri taşıyordu. Daha sonra , olayı düşündüklerinde , yaratıkların ellerini değdirdiği yerlerinin hafiflediğini ve onlar da yaratıklar gibi havada süzülerek, UFO’nun içindeki parlak bir odaya kadar bu şekilde taşındıklarını hatırlayacaklar. Odanın içerisinde , Hickson , göze benzer bir nesnenin önünden süzülerek geçirildi ve bir çeşit teste maruz kaldı. Yaratıklar odadan çıkarken aynı işlem Parker’a da uygulanıyordu. İncelemelerin başlamasından yaklaşık 20 dakika sonra , işlemler sona erdi ve Hickson araçtan geriye uçarak çıkarıldı. Parker yerde ağlıyor , dualar ediyordu. Kısa bir an sonra , araç , gökyüzüne doğru yükselerek gözden kayboldu.
İkisi de , kendilerine geldiklerinde , ne yapacaklarını bilemediler. Yaşadıkları garip olayları bildirmeye isteksizdiler. Fakat birilerine anlatmaları gerekiyordu. Alay edilme riskini göze alarak , Biloxi’deki Kessler Hava Kuvvetleri Üssünü aradılar. Üsten , yerel şerifleriyle görüşmeleri gerektiğini öğrenen ikili görebilecekleri tepkiden çekindiler ve yerel bir gazeteyle konuşmaya karar verdiler. Gazetenin ofisinin kapalı olduğunu görünce çaresiz şerifle konuşmak üzere polis merkezine gittiler. İkisinin anlattığı hikayeyi dinleyen şerif , onlara inanmadı ve doğruyu söylemelerini sağlamak , neden böyle bir hikaye uydurduklarını öğrenmek için onları ses geçirmeyen , izole bir odaya kapattı.
Olay kısa sürede duyuldu. İlk olarak yerel basında yayınlanan hikaye daha sonra kablo televizyon kanallarında görülmeye başlandı. Birkaç gün sonra Pascagoula olayı bütün Amerikanın gündemine oturmuştu. Hava Fenomenleri Araştırma Organizasyonu, olayı araştırması için Kaliforniya Üniversitesi Profesörlerinden James Harder’ı gönderdi. Ayrıca Amerikan Hava Kuvvetlerini temsilen Dr. J .Allen Hynek’de olay yerinde incelemeler yapmak üzere gelmişti. Harder ve Hynek beraber Hickson ve Parker’ı incelediler. Harder , Hickson’u hipnotize etti fakat seans o kadar korkutucu olmuştu ki iptal etmek zorunda kaldılar.
Araştırmacılar tarafından , yalan makinesi testinden geçmeye ikna edilen Hickson ve Parker , testlerden geçerek yalan söylemediklerini kanıtladılar. Uzmanlık alanlarında oldukça saygı duyulan Harder ve Hynek iki adamın anlattığı hikayeye inanarak şu sözleri söylediler. “ Bu hikayede kesinlikle dünya dışı kaynaklı bir şeyler söz konusu. “
Bu hikaye ile bağlantılı olarak , birkaç hafta sonra ,Sahil Güvenlik Güçleri ve bazı balıkçılar suyun altından ilerleyen metalik renkli bir obje ile karşılaştılar. Cismin üzerinde kehribar sarısı bir ışık vardı. Sahil Güvenlik , cismi Pascagoula nehri boyunca takip etti. Cisim , dokunulabilecek yakınlıktaydı fakat ne zaman uzun , balıkçı kancalarıyla cisme dokunsalar , cisim ışığını söndürerek hızla uzaklaşıyor , belirli bir mesafeden sonra üzerindeki ışık yeniden yanıyordu. Bu karşılaşma , garip araç ortadan kaybolana kadar yaklaşık 40 dakika kadar sürdü.
Pascagoula vakası , UFO olayları arasında en ilginçlerinden biridir. Kaçırılanlar iki kişi olsalar da , aynı gece tarif edilen garip aracı gördüğünü bildiren bir çok insan olmuştur. İki adam hikayelerine sadık kaldılar. Fakat 11 Ekim 1973 gecesi yaşanan olaylara kimse bir açıklama getiremedi.
KATHIE DAVIS OLAYI
UFO araştırmacısı Budd Hopkins, 1983 yılının Eylül ayında Kathie Davis takma adlı genç bir hanımdan esrarengiz bir mektup aldı. Kathie, mektubunda Indiana’nın Indianapolis kentindeki Copley Woods kasabasında yaşadığını yazmakta ve o yıl başından geçen bir yakın karşılaşma olayından bahsetmekteydi.
Kathie mektubunda iki konudan söz etmekteydi; ilki yıllar önce ablasının başından geçen bir “kayıp zaman” olayı, ikincisi ise fotoğraflarla belgelenmiş bir UFO gözlemi. Kathie’nin anlattığına göre, ablası Laura 1965 yılında bir gün arabayla eve doğru dönerken çok tuhaf bir olayla karşılaşmıştı. Arabayı kullanırken birdenbire bir park yerinde durması gerektiğini hissetmiş, orada beklerken önce tuhaf, parlak ışıklar görmüş, ardından da esrarengiz bir cismin arabasının üzerinde havada durmakta olduğunu farketmişti. Daha sonra neler olduğu hakkında hiçbir şey hatırlamayan Laura, kendini birdenbire yolda giderken bulmuştu. Kathie’nin anlatmak istediği diğer olay ise arka bahçelerinde birdenbire ortaya çıkan yaklaşık 2.4 metre çapındaki bir daireyle ilgiliydi. Kathie, bu dairenin bir UFO’nun oraya inmesi sonucu oluştuğuna inanmaktaydı ve söz konusu dairenin 15 tane renkli resmini mektubuna eklemişti. Kathie mektubunda ayrıca, hem annesinin hem de kendisinin pek çok esrarengiz deneyimler yaşadığını, kendininkilerin genellikle akılda kalan, tuhaf rüyalar şeklinde olduğunu yazmaktaydı. Kathie bu rüyalarda tuhaf yaratıklar görmekteydi. Hopkins, bu mektup üzerine olayı araştırmaya başladı; sonradan bu olayın o ana kadar görülmüş en önemli kaçırılma olayı olduğunu söyleyecekti.
Hopkins’le yaptığı bir çok görüşme ve derin hipnoz seanslarından sonra Kathie, ergenlik çağlarından itibaren bir çok kaçırılma olayı yaşadığını hatırladı. Kathie’nin ailesi ve arkadaşları da bu olaylar içinde yer almışiardı. Hopkins, Kathie Davis’in ve ailesinin diğer üyelerinin başlarından geçen bu deneyimleri 1987’de basılan ikinci kitabı “Intruders” -Davetsiz Misafirler’de anlatmaktadır. Bunlar, Kathie daha altı yaşındayken başlayan kaçırılma deneyimleridir ve uzaylı/insan melezleri yaratmak amacıyla gerçekleştirilmişlerdir.
Kathie, bu kaçırılmalardan birinde, bir tür yapay döllenmeyle hamile bırakıldığını hatırlamaktadır. Bunu takip eden başka bir olayda ise, cenin Kathie’nin rahminden alınmıştır. Bir kaç sene sonra yaşadığı başka bir deneyimde, uzaylılar Kathie’ye bir kaç melez varlık göstermişler, bunların Kathie’nin çocukları olduğunu söylemişlerdir ve Kathie’yi bu melez varlıklarla bir bağ kurması için cesaretlendirmişlerdir.
Kathie’nin başından geçen kaçırılma deneyimlerinin çoğu, tıbbi -özellikle jinekolojik- prosedürler içermektedir. Hopkins’e göre, Kathie’nin başından geçen kaçırılma olayları bize, dünya dışı varlıkların uzun süreli genetik bir üreme programı gerçekleştirmekte olduğunu ve insanlardan aldıkları örnekleri kendi genetik stoklarıyla birleştirerek melez canlılar yarattıklarını göstermektedir.
Kathie Davis olayı, uzaylıların insan türü üzerinde genetik deneyler yapmakta olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, uzaylı ziyaretlerinin bir kereye mahsus bir şey olmadığını ve kaçırılan kişinin tüm hayatı boyunca sürebileceğini de göstermektedir.
PROFESÖR SALTER VE OĞLU
Uzaylılar tarafından kaçırılma olaylarında, pek çok kez, yaşayanın unutmak isteyeceği, korkutucu deneyimler yaşanmıştır. Bununla beraber bazı olaylardaki yöntem denemeye değer niteliktedir. Tıpkı, Kuzey Dakota Üniversitesi’nden Prof. John Salter ve oğlu John Jr.’ ın başından geçen gibi.
Baba oğul, Güney eyaletler için konuşma turu programlamışlardı. Mart 1988’de Prof. Salter, oğluyla birlikte arabasını, ilk randevusu için 61. Karayolu istikametine doğru sürüyordu. Bilmedikleri bir nedenden dolayı, arabalarını programladıkları yolun dışında başka bir yöne doğru sürmeye başlayan baba oğul, bir anda kendilerini tam tersi istikamette giderken buldular. Ardında da o gece dinlenip ertesi gün devam etmeye karar verdiler.
İki adam daha sonra, bir gece önceki programladıkları istikametten gitmemelerinin nedeni hakkında konuşmaya başladıkları sırada gümüş renkli bir UFO görerek şoka uğradılar. İlerledikleri yolun üzerinde aniden belirmiş olan bu UFO’ya karşı ikisi de her nedense bir yakınlık hissetmişlerdi. Bu sırada birden hafızalarında geçen gece yaşadıkları canlanmaya başladı.
Baba oğul, birbirlerine bakarak o anda dikkatlerini çeken cismin dün arabalarını durduran şey olduğunu hatırladılar. Dün ikisi de, araçlarına doğru gelen bir grup varlık tarafından dışarı çıkarılmışlardı. Prof. John, arkadan gelen uzun boylu yarı insan yarı yaratık olan varlığı görmeden önce, öndeki kısa boylu kişileri ilkin çocuk sanmıştı. İki adam bir yandan başlarına kötü bir şey geleceğinden ötürü kaygılanırken, bir yandan da adlandıramadığı bir hisle koruma altında olduklarını hissetmişlerdi. Prof John, UFO’ya doğru ilerledikleri sırada tökezlemiş ve az kalsın düşeceği sırada, garip bir enerji tarafından düşüp kendini incitmesi engellenmişti…
John ve oğlu, dönemeçli duvarların bulunduğu bir odada, dişçilerin kullandıkları türden, arkaya yaslanılarak uzanılan bir sandalyede hareket edemeyecek bir şeklide yatırılmışlardı. John’un burun deliğine, acı vermeyen bir şey sokulmuştu. Diğer iğne şeklindeki aletlerden biri boynuna bir diğeri de göğsünün üstüne sokulmuştu. John’un bu bölgelerin insanın gelişimi, metabolizması ve bağışıklığıyla ilgili 3 önemli tıbbi bölüm olduğunu bilecek kadar tıp bilgisi vardı.
Bu test tamamlandıktan sonra, John garip bir şekilde bu yabancılara bağlandığını hissetmişti. Ayrıca onlardan, tekrar karşılaşacaklarına dair bir mesaj aldığını da hissediyordu. Bu garip durum, John ve oğlu eve döndükten sonra daha da acayip bir hal almaya başladı. John, sağlığında genel olarak bir iyileşme olduğunu hissediyordu. Tırnakları ve saçları eskisinden daha kalındı ve daha çabuk uzuyordu ve alnındaki yara izi belirsizleşmeye başlamıştı. Bununla birlikte sigarayı bırakma savaşı veren oğul John, şimdi sigarayı düşünme gereği dahi duymuyordu. Her iki Salter için de kaçırılma iyi neticeyle sonuçlanmıştı. Saygı değer biri olarak görülen John Salter ve oğlunun başından geçenler 1988 yılında “Bilinmeyenden Gelen Ziyaretçiler” olarak filme de uyarlanmıştır.
WHITLEY STRIEBER
[img=300x214]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/1107.jpg[/img]
Bu kaçırılma olayı tanınmış yazar Whitley Strieber’in başından geçmiştir. Yazar, 26 Aralık 1985’te, planlamış oldukları gibi karısı ve oğluyla birlikte kayak yapmak için New York’un yüksek bölgelerine gitmiş, Noel yemeğini yedikten sonra gece erkenden yatmıştı. 6 saat sonra kendini aniden uyanık halde bulan Strieber, neden uyanmış olduğunu bilmiyordu. Sonraki birkaç gün içinde kendini son derece tuhaf ve gerilimli hissetmişti. Sonra Noel gecesiyle ilgili garip ve korkutucu bir takım görüntüler anımsamaya başladı. O gece ne olup bittiğiye ilgili endişeleri artınca eşinin ısrarı üzerine hipnoz yaptırmaya karar verdi.
[img=300x208]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/286.jpg[/img]
Strieber geriye dönüşlü hipnoz seansı sırasında kendisinin 2 dünyadışı varlık tarafından kaçırıldığını hatırlamıştır. Bunlar ufak tefek, oval kafalı varlıklardı ve siyah, kocaman gözleri vardı. Önce tüm oda ışıkla kaplanmıştı, felçli gibi kıpırdayamamış ancak bir güç tarafından yatağından yükseltilmişti. Derken kendini başka bir mekanda bulmuştu ve bir çeşit irade kaybına uğramıştı çünkü bedeni üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktu. Üzerinde örtü benzeri bir şey olan sert derili, dişi bir uzaylıyla kontrolü dışında bir cinsel ilişki yaşamıştı ve vücuduna “implant” denilen parçacıklar yerleştirilmişti.
[img=167x250]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/362.jpg[/img]
[img=155x250]http://siriusufo.org/wp-content/uploads/2012/11/530.jpg[/img]
Strieber, olaydan sonra “Sanırım bunun bir aldatmaca olduğunu düşündüler. Oğlum çok acı çekti çünkü müdürü bu tür konulara karşı olduğu için onu okuldan almak zorunda kaldık. Bir çok arkadaşımızı kaybettik” şeklinde konuşmuştur.
lerleyen zamanda yazar kulağında garip bir parçacığın bulunduğunu keşfetmiştir. Gerçekten de, kaçırılanların vücutlarından alınan bu parçalar garip bir kimyasal yapıdan oluşmaktadır ve insanların sinir sistemini etkileme güçleri olduğu ortaya çıkmıştır, bu da kaçırılma olaylarının rüya ya da fantezi olmadığının en güçlü göstergesidir.
Bu olaydan önce de bir çok romanının yazarı olarak tanınmış, başarılı bir yazar olan Whitley Strieber’ın, “Breakthrough”(1995) ve “The Secret School”(1996) eserleri, kendi kaçırılmasıyla ilgili olmaktan çok, günümüzdeki UFO kaçırmalarıyla ilgili fiziksel kanıtların ciddiye alınmasıyla ilgili bir çabayı temsil etmektedir.